"Bu Şarkı Kimin?"


“Üsküdar’a gider iken, aldı da bir yağmur
Kâtibimin setresi uzun eteği çamur”

Bilindiği kadarıyla 18. yüzyıldan beri icra edilen, yaklaşık bir asır önce ilk kez kayda alınan, Balkanlarda çeşitli dillerde farklı sözlerle bilinen şarkı, şarkımız. Hatta melodisi Balkanlardan taşmış; Ermenistan’da, İran’da, hatta Japonya’da farklı enstrümanlarla çalınmıştır. Türkiye’de bugün halen yediden yetmişe herkes tarafından biliniyor, severek dinlenip söyleniyor oluşu da herhalde su götürmez.

Peki bu kimin şarkısı? Tabii ki bizim!

İnsanlar ezgilerin üzerine dizdikleri şarkı sözlerini kendi dillerinde değiştiredursun; sınır tanımadan bir coğrafyaya dağılan müzik, kendi dilinde konuşmaya, derdini anlatmaya devam eder. Aynı ezgi döner dolaşır, başka dilde konuşan insanlar tarafından okunur, dinlenilir. Sonra o meşhur soru gündeme gelir, bu şarkı kimin? Yanıtı basit ve tek: “bizim”. Kime sorduğunuza göre ‘biz’in kim olduğu değişir, fakat şarkının “bizim” olduğu değişmez.

“Katibim” Türkçe Sinema Filmi Afişi, 1956

Üsküdar’a Gider İken adıyla bildiğimiz şarkı da birçok Balkan ülkesinde farklı dillerde söylenmiş, sevilmiş, benimsenmiştir. Kiminde bir aşk şarkısı olarak söylenmektedir, kiminde ise milli marş. Bir diğerinde dini içerikli bir şarkıya dönüşür. Bu coğrafyada her kültüre biraz dokunmuş, hepsinden biraz etkilenmiştir. “Whose is this song?” belgeselinde Bulgar yönetmen Adela Peeva, bu şarkının peşine düşer. Bu belgeselde araştırmacılar Türkiye’de, Yunanistan’da Makedonya’da, Arnavutluk’ta, Bosna’da, Sırbistan’da, Bulgaristan’da ziyaretlerde bulunur, kahvelere uğrar, insanların kapılarını çalar; bu şarkıyı dinletip kime ait olduğunu sorarlar. Bizim’dir, Türkiye’de Türklerin, ötede Arnavutların, beride Sırpların… Ötekilerin tamamı kendilerinden çalmıştır! Kimi zaman başka toplumlarda bu şarkının başka dillerde söylendiğine dair konuşmak ister, kovulurlar; kimi zaman görüşme yaptıkları insanlar şarkının kendilerine ait olduğunu kanıtlamak için çabalar, kendileri çalıp söyler.


Onlarca festivalde gösterilip çok sayıda ödül alan bu belgesel, hem eğlenceli, hem dramatik. Bir şarkı üzerinden Balkanların yakın tarihinde yaşananların günümüze izdüşümünü gözler önüne seriyor. Bu coğrafyada ortak kültürel mirasın bir parçası olarak ele alınabilecek müziğin, milliyetçilikle kuşatılışını; ulus tahayyülüyle, milli kimlik kuruluşuyla ilişkilendirilişini ortaya koyuyor. Milli kimlik inşa süreci pratiklerine dek bugüne dek raflar dolusu kitap yazılıp çizildiyse de, bir şarkının peşine takılarak bu anlatıların gündeliğimizde düştüğü yeri görmek çok etkileyici. Sınırların içinde bir ulusu ve o ulusun kendine has olduğu varsayılan kültürünü kurgularken, onu ayrıştırabilmek için her zaman ötekine ihtiyaç duyuluyor. Fakat bu süreç, ötekiyle paylaşılan, benzer yönler taşıyan bir kültürün tanınmasından ziyade; bir miktar icat edilen, biraz yeniden keşfedilen, bolca kurgulanan ve diyaloga yer bırakmayan haliyle kültürel farklılıkların öne çıkarılmasına dönüşüyor. Çünkü etnik gruplar kendilerini diğerlerine kıyasla yüceltip, ötekilerden üstün pozisyona yerleştirirken, her biri kendini öteki üzerinden kurgulamış oluyor. 

Folklorik ögeler de bu süreçte yeni bir işlev kazanıyor. Ona ulusu “kendi içinde” birleştirici, ötekilerden de ayrıştırıcı misyon biçiliyor. Müzik de bu süreçten nasipleniyor elbette, ulusal kimliğin, kültürün bir parçası olarak öne çıkıyor. Uluslar farklılıklarını üstünlük olarak müzikle de ortaya koymaya çabalamaya da devam ediyor.

Oysa Balkanların paylaşılan kültürü, ortak kolektif hafızası bugün tüm sınırlara rağmen ortada duruyor. 400 yılı aşkın süre Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde Balkanlarda çeşitli kültürel benzerlik ve farklılıklar taşıyan topluluklar, benzer politik atmosferi, benzer sorunları, acıları tecrübe etti. Milliyetçiliğin yükselişi, 20. yüzyılın başında Balkanlardaki ulusların bağımsızlık kazanması süreci mili kimlik inşa süreciyle birlikte gelişti. Dağılışı yakın tarihe denk düşen ve geride günümüze 7 ülke bırakan Yugoslavya tecrübesi de Balkanların hafızasındaki tazeliğini koruyor. Tüm bu yaşananların günümüzdeki etkisini anlamak içinse insanlara doğrudan Yugoslavya ya da Osmanlı geçmişiyle ilgili düşüncelerini sormaya gerek yok: kavga müzik üzerinden de devam ediyor. 

Bir yandan sadece Türkçede "Kâtibim" olarak bildiğimiz şarkı değil, ortak çok sayıdaki şarkı Balkanlarda paylaşılan kültürün ve toplumsal hafızanın bir göstergesi olurken; öte yandan bu şarkılar milliyetçilikle, ötekileştirmeyle bir kavganın ortasına düşüyor.

Bitirirken bir kez de biz soralım: "Bu şarkı kimin?" Tabii ki bizim.
Elbet “biz”in kim olduğunu tekrar düşünürsek...

Detaylı bilgi için:
Eleni Elefterias-Kostakidis,  'Whose Is This Song?' Nationalism and Identity through the lens of Adela Peeva,  Vol. 16–17, A (2013–14): Crisis, Criticism and Critique in Contemporary Greek Studies

Yorumlar

Popüler Yayınlar