TATEVIK SHAKHKULYAN ILE GOMIDAS VE MÜZIK ÜZERINE SOHBET


Yerevan’da Gomidas Müzesi Araştırma Bölüm Başkanı Tatevik Shakhulyan ile müzik üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Çat kapı gidip derdimizi anlattığımızda yoğun temposuna rağmen bizi geri çevirmeyip her sorumuza içtenlikle yanıt verdi. Yerevan’da devlet konservatuarında verdiği derslerden; Ermenice, İngilizce, Rusça, İngilizce, Polonyaca yayımlanmış makalelerinden, müzikoloji alanındaki post doktora çalışmasından ve özellikle Gomidas üzerine yaptığı araştırmalardan haberdar olduğumuz için Tatevik’le konuşmaya çok hevesliydik. Fakat uzmanlığına ek olarak, kendisiyle konuşurken Gomidas’a olan hayranlığı ve müziğe duyduğu tutkuyu hissetmemek mümkün değildi. Onun heyecanı bize de geçti diyor; samimiyeti, sıcakkanlılığı ve bize ayırdığı zaman için teşekkür ediyor, sözü kendisine bırakıyoruz:


Bizimle görüşmeyi kabul ettiğiniz ve bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Öncelikle kendinizi tanıtmanızı rica edeceğim, genel olarak neler yapıyorsunuz? İlgi alanlarınız neler?

Ben Tatevik Shakhkulyan. Tatevik tipik bir Ermeni ismi. Branşım müzikoloji, aslında müzikolog olarak çalışıyorum. Genel olarak işimden bahsedeyim, Gomidas Müzesi Enstitüsü’nde temel olarak Gomidas üzerine çalışıyorum. Burada araştırma departmanındayım. Gomidas'ın hayatı, yaptıkları, aktiviteleri, müzikoloji alanındaki saha çalışmaları, dini müzik üzerine odaklanıyorum. Saha çalışması dediğimizde kastettiğimiz şey şu: uzmanlar şehirlere köylere gidip müzik topluyor. Gomidas da bir müzik koleksiyoncusuydu. Bugün sahip olduğumuz en önemli şeylerden birisi bu. Gomidas bu alanda en başarılı uzmanlardan birisiydi.

Çalıştığım üç temel alandan bir tanesi besteler, ikincisi etno-müzikoloji, üçüncü alan Hristiyanlıktan gelen Ermeni dini müziği. Ayrıca Ermeni müziği, folk müzik, dini müzik ve besteler üzerine uzmanlığım var. Gomidas Devlet Konservatuarı'nda solfej ve harmoni üzerine teorik müzik üzerine ders veriyorum. Yani alanım sadece Gomidas ile sınırlı değil, genel olarak müzik diyebilirim. Bu müzede iki yıldan kısa süredir çalışıyorum. Öncesinde Avusturya'da araştırma yapıyordum. Öncesinde de Ermenistan'da konservatuardaydım. Yani bir müzikoloğum diyerek toparlayayım.

Bize Ermeni folk müziği hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Çok geniş bir soru sorduğumun farkındayım ama genel olarak neler söyleyebiliriz?

Genel olarak, folk müziği iki başlıkta inceleyebiliriz. İlki otantik müzik: Uzak yerleşim yerlerindeki, köylerdeki müzik diyebiliriz. Mesela düşünün, Ermeniler geniş bir alanda yaşıyor, Ermenistan, İran, Gürcistan, Türkiye... Bu bilgiyi sevecek misiniz sevmeyecek misiniz bilemiyorum ama soykırımdan önce birçok Ermeni yaşıyordu bu bölgede. Politikadan bahsetmeyeceğim ama Doğu ve Batı Ermenistan'dan bahsetmem gerek. Batı Ermenistan Türkiye'nin çeşitli bölgeleri. Günümüzdeki Ermenistan da, tarihsel Ermenistan da kendi ayrı folk kültürüne sahip. Mesela bugünün Türkiye’sini düşünelim, İstanbul'da bugün çok farklı kültürler varken, Mersin'e Tunceli'ye gittiğinizde kültür değişiyor bir ulus içinde bile. Ermeniler de, biz Ermeni’yiz, deseler de kültürleri çeşitlilik gösteriyor. Bu mekanlardan her biri kendi kültürünü taşıyor. Tüm bu bölgelerde aynı şarkının aynı şekilde söylendiğini görebilirsiniz, fakat çok ufak değişikliklerle. Bir dili düşünün, herhangi bir dili yani, sadece Ermeniceyi değil. İngilizceyi düşünün mesela, İngiltere ile Amerika epeyce farklı biçimlerde İngilizce konuşuyor. Ya da Avusturalya için de bu söylenebilir. Ermenice için de bu geçerli. Muhtemelen Türkçe de öyledir. İlginç olan şu, müzik de aynı ihtimali içinde barındırıyor. Mesela bu topraklarda insanlar aynı şarkıyı söylüyor, başka yerde aynı şarkıyı başka şekilde. Ama aynı şarkı, aynı sözler, aynı melodi farklı varyasyonlarıyla. Yani üzerinde yaşanan bahsettiğimiz yöre ile ilgili. İnsanların, bir ulusların farklı kültürlere sahip olması yaptıkları aktivitelerle ilgili. Mesela Afrika'da yaşayan insanları düşünelim. Tanrı'ya yağmur yağması için dua ediyorlar, çünkü yaşadıkları sorunlar onunla ilişkili. Şarkıları da Tanrı'ya yağmur vermesi için yalvarmayla ilgili. Her ulusun aktiviteleriyle, yaşam tarzıyla ilişkilidir folk şarkıları. Diğer kültürlerde olduğu gibi, Ermeni folk müziğinde de Ermenilerin yaşam tarzını görmek mümkündür. Her ulusta mesela düğün şarkıları vardır, düğün kültürü değişir ulustan ulusa, Uzak Doğu’da, Çin’de, Japonya’da mesela, her biri kendine özgüdür. Çalışma şarkıları ilginçtir ayrıca, insanlar nasıl yaşıyor, ne yapıyor, ne yiyor, yani onların yaşam biçimini yansıtır çalışma ile ilgili şarkıları.

Bu noktada Gomidas’ın yaptığı işin önemine değinirsek, Gomidas bu şarkıları kayıt eden kişiydi. Sahaya gitti, bu sürece dahil oldu. Ya da aşk şarkılarını düşünelim, aşk şarkısı olmayan ulus var mıdır? Ya da espiri için yazılmış şarkısı olmayan? Ama tipik olarak Ermenilere özgü olanlara bakarsak, bir tanesi, horovel dediğimiz çalışma şarkıları. Başka bu türün yaygın olduğu kültür var mı bilmiyorum.Horovel Ermenice bir sözcük. Yirminci yüzyılın yarısından sonra çalışma hayatındaki eski ayrımlar yok oluyor, ama öncesinde insanlar hayvanlarla çalışıyordu. İnsanlar da bu hayvanlar için de şarkılar söylüyordu, çalışan hayvanlar için. Antoni Ermenistan'a özgü olan bir başka Ermeni müziği çeşidi. İnsanlar aileleriyle birlikte yaşarken para kazanmak için ailelerini geçindirebilmek için başka ülkeye göç etmeye zorlanıyorlar. Üzgünüm ama tekrar söylemek zorundayım, tarihte yaşanmış şeyleri değiştiremem. Türkiye'deki topraklardan da diğer ülkelere gitmek zorunda kaldılar. Sonra ne oldu? Kültürden bahsediyorum, politikadan değil. Başka ülkeye gitmek zorunda bırakıldıklarında evlerinden uzak düşmüş oldular. Özlüyorlardı, çocuklukları geride kalmıştı. Dolayısıyla belirli bir şarkı biçimi oluştu, buna antoni deniliyor. Antoni şarkıları çok hoştur. Gomidas Paris’teyken, bir antoni şarkısı dinletiyor insanlara. Bu bir folk şarkısı ama aranjmanı Gomidas tarafından yapılmış. Fransız bestekar Claude Debussy, 20. yüzyılda Avrupa’da Batı müziğindeki en önemli müzisyenlerden birisi. Gomidas hem ders veriyor hem şarkı söylüyordu, Claude Debussy de oradaydı, ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Eğer bir ulus böyle bir şarkıya sahipse, bu ulus yaşayacaktır. Bu şarkı Gomidas'ı dünya mirasının bir parçası yapacak kadar değerlidir”, der. Bu şarkılar folk ürünleri, ama spesifik olarak çok hoşturlar.

Bir diğer olgu, destansı şarkılar. Birçok kültürde özgün destanlar var. Mesela Gılgamış, ya da Hint kültüründe başka destanlar var, İngiltere'nin kendine özgü çok ilginç destanları var. Ermenistan'ın meşhur destanı da David of Sassoun. Bizim ulusumuz da bu destanı söylüyor, sadece bizde de değil aslında. Belki biraz geleneğimizden bahsetmem lazım. Nasıl bu folk şarkılar yaşamayı, günümüze gelmeyi başardı? Babalarımız, dedelerimiz bu şarkıları, destanları söyledi, torunlar bunları dinleyerek büyüdü. Sözlü gelenek içinde kuşaktan kuşağa aktarılarak yüzlerce yıl, belki binlerce yıl yaşamayı başardı bu şekilde. Günümüze kadar geldi. Gomidas bunları derledi topladı kaydetti. Bu şarkılar özgün şarkılardır. Batı kültüründe müzik teorisi üzerine çok sayıda yazılmış kitap var. Ben de çok sayıda kitap okudum melodi çeşitleri ile ilgili. Batılı bilim insanları nasıl ayırıyor şarkı çeşitlerini, bunu anlamak için. Bizim bu çeşit folk şarkılarımız tanımlanmıyor orada. Çünkü bunlar özgün, diğer kültürlerde bunlarla karşılaşmıyorsunuz. Ya da bazı müzik türlerini düşünelim, bazıları belirli kültürlere özgüdür.

Biraz da farklı kültürlerin müzikleri arasındaki etkileşimden bahsedebilir miyiz?

Bu önemli bir konu. Etkileşim çok rastladığımız bir olgu. Yine dil örneğinde olduğu gibi, mesela İngilizcede computer diyoruz, Türkçede başka şey. Bazen bir sözcüğü diğer dilden ödünç alıyorsun. Bu çok sık rastlanan bir olgu, başka bir kültür de sizin dilinizden kelime alıyor. Özellikle dilde bunu çok net görebiliyoruz. Bu normaldir. Birçok Türkçe kelime Ermenicede var, bu çok doğal. Ben Dersim'deyken Tiran diye bir yer vardı ve insanlar bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmiyordu. Tiran, Ermenicede kayısı anlamına gelir. Ermenicede de mesela çok olmasa da Arapçadan, Türkçeden ve özellikle Kürtçeden kelimeler var. Bu çok doğal bir süreç. İnsanlar düşün, bir şehirde komşu olarak yaşıyorlar, farklı işler yapıyorlar. Birinin evi burada birinin şuurda ama birbirlerini dinliyorlar çünkü komşular, ilişki geliştiriyorlar. Ermeniler, Türkler, Kürtler, Yunanlar, İranlılar ve diğerleri aynı yerde yaşıyorlar. Komşu olarak büyük şehirlerde birlikte yaşarken bir kültür geliştiriyorlar, bu ortak yanları olan bir kültür. Sarı Gelin şarkısını düşün, yazarı kim, hangi ulusun? Bu saçma bir soru, neden, çünkü bu şarkı böyle bir ortamda yaratıldı, farklı uluslardan insanların yaşadığı bir ortamda. Bugüne dek bu uluslardan insanlar bu şarkıyı söyledi, bu doğaldır. Köylerde, uzak yerleşim yerlerinde yazılmış şarkılar var. Bunları tanımlamak zor, belli bir yazarı yok. Farklı kültürlerden etkilere kapalı yerlerde yazılmış bir Kürt bölgesindeki mesela bir şarkı da olabilir. Dolayısıyla bir folk şarkının nerde oluştuğu önemli, bir kapalı bir köyde mi, yoksa farklı kültürlerden uluslardan insanların yaşadığı bir şehirde mi. Bu şekilde anlayabiliriz.

Kültürlerin birbirilerinden etkilenmesinin çok doğal olduğunu açıkladınız ve özellikle bazı durumlarda bir şarkının kime, hangi ulusa ait olduğunu sorgulamanın anlamsız olduğunu ifade ettiniz. Ama biraz daha spesifik olarak, Kürt, İran, Türk ve Ermeni müziği birbirini nasıl etkiledi? Paylaştıkları neler var, kullanılan enstrümanlar, melodiler, ritimler, şarkılar?

Gomidas bu alanda çok çalıştı. Ben de şu anda enstrümanlar üzerine çalışıyorum. Gomidas tüm bu uluslardan şehre uzak yerleşim yerlerine gitti, Ermeniler, Türkler, Kürtler, Araplar, İranlılar, hepsinin kendine özgü özelliklerini anlayabilmek için. Amacı neydi peki? Tüm bu ulusların kendi özgün yanlarını ortaya çıkarabilmek. Birçok formül buldu ama ne yazık ki çalışmalarının birçoğunu bilmiyoruz şu an. Çok sayıda kitap yazdığını biliyoruz. Ama ulaştığı bazı sonuçları biz bugün bilmiyoruz. Ben bir kısmının İstanbul'da olabileceğine inanıyorum, arşivlerde. Lütfen bu bilgilerin sadece Ermeniler için değil, tüm uluslar için önemli olduğunu göz önünde bulundurun. Şu an elimizde Gomidas'ın düşünce biçimine dair bilgiler var. Mesela 1899'da Berlin'deyken, farklı ulusların karakteristikleri ve etkileşimi üzerine çalışıyordu, dersler veriyordu. Mesela şunu gösteriyordu, farklı uluslar bir şarkıyı farklı tavırlarda söylüyordu. Uluslararası düzeyde şarkının formuna odaklanıyordu, bunu göstermeye çalışıyordu. Bu alanda kendi tecrübem çok fazla değil ama müzikte tavrın değiştiğini görebiliyorum. Mesela melismanın ne olduğunu biliyor musunuz? Türkler melismaları diğer uluslardan daha sık kullanıyor. Şarkı söyleyen birini gördüğümde Ermeni olup olmadığını net söyleyebilirim. Muhtemelen bir Türk uzman da karıştırmayacaktır benzer bir durumda, çünkü şarkı söyleme biçimi değişiyor. Ermeni folk müziğinde de diğer kültürlerde görmeyeceğiniz bazı özellikler var. Aynı zamanda bütün bu bahsettiğimiz kültürlerde var olan şarkılar da içeriyor. Biçim değişiyor. Örneğin Gomidas Kürt şarkılarını tanımlıyor, ben bu konuda uzman değilim ama. Özgün yanlarını açıklıyor Gomidas, Kürtlerin yaşam tarzıyla ilişkisini açıklıyor. Kürtler hayvancılık yaygındı, çobanlık yapıyorlardı, hayvanlarını alıp dağa götürüp otlatıyorlardı. O ortamı hayal edebilirsiniz, her şey olabilir; mesela havanın rüzgarlı olduğu gün olur yağmurlu olduğu gün olur. Gomidas'a göre, Kürtlerin şarkıları çobanlık yaşamından etkilenmiştir. Mesela daha doğaçlama şarkılardır. Çobanın aklına ne gelirse o an, onu söyler şarkı olarak. Bu özgündür. Ayrıca, her ulusun belli dini var. Din de etkiler çünkü zihniyet değişir buna bağlı olarak. Dolayısıyla etkileşim olsa da özgün yanları da olacak. Devam edelim, dil başka br faktör. Her dilin kendi yapısı var. 

Enstrümanlardan devam edersek, Gomidas der ki her ulusun kendine özgü müzik enstrümanı var. Mesela üflemeli bazı belli enstrümanlar var Ermenilere özgü. Hiç çalmayı denemedim ama bu üflemeli çalgılarda uzmanlaşmış insanlar var. Gomidas bunun Ermenilere has olduğunu söyler. İngilizcem yetmeyecek ama başka kültürlerde de üflemeli çalgılardan bahsetmeye çalışayım. Mesela içi boş olan bitkilerden koparıyor insanlar, onlardan müzik yapıyor. Müzik enstrümanı için de şu geçerli, bu kimin diye sormak saçma. Ama aynı zamanda nasıl her ulus bu enstrümanı geliştirdi? Örneğin Ermenilerin üflemeli çalgılar geliştirdiklerini biliyoruz. Kayısı ağacından yapılıyor. Bu şekilde ermeni ustaları özgün enstrüman geliştiriyorlar, duduk mesela. Bildiğiniz üzere duduk üzerine çalışan Ermeni ustaları dünyada belki de en başarılıları, özgün çünkü. Öte yandan bu enstrümanın diğerleri tarafından da çalınmadığı anlamına gelmiyor bu. Her biri bunu nasıl yapıyor? Avrupa'da da senfoni orkestralarında bile üflemeli çalgılar var, klarnet var, flüt var. Bu enstrümanların kökleri folk enstrümanlar. Tar, saz, kemençe; farklı isimleri olsa da bunları da birçok ulusun müziğinde görebiliyorsunuz. Bunlar genellikle daha yerel enstrümanlar. Yine Gomidas'ın söyledikleri üzerinden konuşuyorum. Sayat Nova'yı düşünelim. farklı dillerde şarkılar söylüyordu. Kemençe eşliğinde şarkı söylüyordu, bu normal mi? Evet normal çünkü bu bölgeyi temsil ediyor. Bunu iyi anlamamız gerekiyor.



Türk ve Ermeni folk müzikleri arasındaki benzerlikler ve farklılıkları soracaktım, az önce biraz söz ettiniz ama bu konuda eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Bela Bartok'u tanır mısınız? Dünyada etno-müzikoloji alanında önde gelen isimlerden biri. Macar'dır, Macaristan'da doğdu, ama en iyi müzikoloğun kim olduğunu dünyada kime sorsanız sorun, mutlaka Bela Bartok'tan bahsederler. Kendisi Macar ama birçok ulusu ziyaret ediyor, çünkü bunların müziği arasındaki etkileşimleri ortaya çıkarmak istiyor. Macaristan, Slovenya, Romanya, Transilvenya, Hırvatistan. Tüm bu ülkeler ilgi alanındaydı. Gomidas temel olarak Kürt, Türk, İran müziği üzerine çalıştı. Ama ikisinin amacı çok benzerdi. Gomidas Ermeni soykırımından önce İstanbul'da yaşadı. Türkler ona çok saygı duyuyordu, Mecid Efendi’nin onu ziyaret ettiğini, o giderken Ermeni ezgileri söylediğini biliyoruz. Bunlar ilgi çekici tarihsel gerçeklikler. Türklerin Gomidas'la birlikte müzik üzerine çalıştığını, bir konservatuar kurmaya çalıştıklarını biliyoruz. Yirmi birinci yüzyılın başı için düşündüğümüzde çok önemli çalışmalar elbette.

1935'te Gomidas hayata veda etti, Sadece birkaç ay sonra, 1936'da, Gomidas'la aynı işlevi görsün, müzik alanında gelişmelere ön ayak olsun diye Bela Bartok İstanbul'a davet edildi. Bela Bartok geldiğinde tıpkı Gomidas'ın yaptığı gibi sahada çalışmak, şehre uzak yerleşim yerlerine gidip müzik toplamak istedi. Türkler Bartok'un Türkiye'de bu işi yapmasına hevesliydi. Bartok ellerinde bu konuda bir çalışma olup olmadığını sorduğunda Türkler kayıtlar olduğunu söyledi ve Bartok'a bu şarkıları dinlettiler. Peki bu şarkılar hangi şarkılardı? Türklerin bu alanda kendilerinin yaptığı çalışma yoktu, tahminim o yönde ki Bartok'a dinletilen şarkılar Gomidas'ın topladığı şarkılar. Bartok şarkı dinlemeye ve bunları yazmaya başladı, ama şarkıların sözlerini Türkçe bilmediği için Türklerin yazmasını istedi. Çalışmaya başladı ve ilginç bir şekilde hiç kimse toplanan şarkıların sözlerini anlamıyordu. Türkler bu konuda uzmanlar getireceklerini, bu şekilde sorunu çözeceklerini söylediler Bartok'a. Fakat gelen uzmanlar da bu sözleri anlamıyordu. Türkçe olsa anlarlardı, Kürtçe olsa, Yunanca olsa anlarlardı. Ben inanıyorum ki bu şarkılar Ermenice olabilir, çünkü aksi halde anlarlardı diye düşünüyorum. Bunlar Ankara'da arşivlerde bir yerde olmalı. Gomidas'ın kaydettiği Türkçe şarkıları dinlediniz mi? Size dinletmek isterim. Ayrıca Gürcülerin, Kürtlerin şarkılarını da dinletebilirim. Bunlar akademik yayınlar, arşivlerde yazılar da var. Bunlar çok önemli bana sorarsanız, yaptığı çok önemli bir iş.

Biraz da Hampartzum Limonciyan hakkında bilgi verebilir misiniz? Kimdir, çalışmalarının önemi nedir?

Hampartzum Limonciyan kilisede müzik öğretmeniydi, gençlere öğretmenlik yapıyordu. Avrupa nota yazım sistemini geliştiren kişi, önemli İtalyan müzik insanı Guido of Arezzo’dur. O da öğretmendi. Neden bu nota sistemini geliştirdi? Çünkü öğretirken buna ihtiyaç duydu. Hampartzum Limonciyan da benzer şekilde ihtiyacı olan bir şey olduğunu düşündü ve öğretmek amacıyla bu nota sistemini oluşturdu. 8. yüzyıldan beri Ermenilerin Khaz adı verilen bir eski nota yazım sistemi var. Bu sistemde yazılmış ve günümüze gelmiş olan çok sayıda eser var. Hampartzum Limonciyan da bu nota sistemini oluştururken bu eski Ermeni nota yazım sistemi Khaz’dan yararlanıyor. Bundaki semboller farklı, Batı sisteminde olduğu gibi beş çizgiye ihtiyacınız yok, bildiğimiz alfabedeki harfler gibi. Sadece Limonciyan da değil, birçok farklı müzikle uğraşan insan bu yazım sistemine katkıda bulundu. Birisi ritimleri belirtmek için işaretler geliştirdi, bir diğeri biçimi göstermek için. 19. yüzyılın başında, 1813 ya da 1819’da bütün Ermeni eserler bu şekilde yazılmıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında Ermeni Katolik kilisesi birçok müzisyene davet gönderdi; bu işi birlikte yapsınlar, eserleri Hampartzum sisteminde yazsınlar diye. Şimdi bu bu sistemde yazılmış halde mevcut eski eserler. Khaz nota sistemi zamanla unutuldu ve yaygın olarak kullanılmamaya başlandı. İnsanlar artık büyük ölçüde o ona sistemini okumayı bile unuttular.

İlginçtir, Gomidas da benzer bir yol izleyerek Hampartzum Limonciyan’ın sistemini kullandı. El yazılarının çoğu Limonciyan sistemde yazılmış halde mevcut. Bugün de hala kullanılıyor, hala okullarda öğretiyoruz.

Günümüzde folk müzik yapan grupların sayısında bir artış görüyor muyuz, ne dersiniz? Bunu neye bağlayabiliriz?

Evet, aslında şu an dünya çapında bu böyle. 20. yüzyılda  çok ciddi değişimler yaşandı dünyada. Akademik olarak düşünürsek, müzikle uğraşan insanlar hep yeninin peşine düştü. Hatta bunun için farklı müzikler keşfetme umuduyla insanlar dünyanın çeşitli yerlerine gidip müzik toplamaya başladı; Hindistan’a, Endonezya’ya, Afrika’ya gittiler. Çünkü oralarda Batı için tanıdık olmayan müzikler bulabileceklerini fark ettiler. Ermeni folk müziği açısından konuşursak, bestekarlar Ermeni folk müziğini alıyor senfoniye dönüştürüyor. Modern Ermeni sanatçıları var mesela duduk ekliyorlar senfoni orkestrasına, ya da zurna ekliyorlar. Sonuç mükemmel, çok etkileyici. Bunlar tabi daha akademik çevreler. Ama popüler müzikte de bunun izlerini görüyoruz. Mesela Old Band eski şarkıları yeniden düzenleyen yeni gruplardan bir tanesi. Daha geleneksel gruplarımız, müzik topluluklarımız var çok sayıda. Ama folk müziğe dair özel bi ilgi var şu an.

Sovyetler Birliği döneminin müzikle ilişkisini anlamak da önemli bu noktada. Çünkü Sovyet döneminde folk kültürü desteklenmedi. Elbette bu tarz müzik yapan bazı topluluklar varlıklarını sürdürdü ama küçüldü genel olarak. Ama ideolojik olarak öncelik komünizmin desteklenmesine verildi, ulusal kültürlerin gelişmesine değil. Ama dansa bakarsak, geleneksel müzik ve dans yapan bir grup var. Duduk, zurna ve diğerleri var. Bu topluluk her ay bir kez buluşma düzenliyor. Açık dans dersleri bunlar. Yüzlerce insan dans etmek için bir araya geliyor, Ermeni folk danslarını öğreniyorlar. İnsanların kim olduğunun önemi yok, her meslekten yaştan insan gelebiliyor. İnsanların bu dansa ilgi gösterip katılmasını gözlemek muhteşem bir şey. Yürüyecek yer bile olmuyor, herkes dans ediyor. Turistler için bunu izlemek inanılmaz bir deneyim oluyor.

Toparlayacak olursam, akademik olarak da, modern müzikte de, pop müzikte de bugün Ermeni geleneksel müziğine rastlıyorsunuz. Her birinde folk müzik var ve Ermenistan’da insanlar bu şarkıları hala biliyor, söylüyor.

Çok keyifli bir sohbet oldu. Zaman ayırıp bizimle görüştüğünüz için çok teşekkür ederiz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar