Komitas: Deliliğin Arkeolojisi

"Road" - S.Pipoyan

Komitas yalnızca müziğiyle değil, soykırım sonrasında yaşadıklarıyla da Ermenistan için önemli bir figür oldu. Komitas’ın müziği bizim geçmişi hatırlamamız için ne kadar önemliyse, yaşadığı psikolojik rahatsızlık da soykırımın bireyler üzerindeki etkilerini simgelemesi açısından bir o kadar önemli. Komitas’ın soykırımdan sonra ortaya çıkan ve müzik üretimini de engelleyen psikolojik rahatsızlığı üzerine pek çok kitap yazıldı. Bunlardan biri Rita Soulahian Kuyumjian’ın Deliliğin Arkeolojisi: Komitas, Bir Ermeni İkonunun Portresi kitabı. Yazar bu kitapta Komitas’ın hayat hikayesine yer vererek, hayatının son 20 yılında yaşadığı psikolojik rahatsızlığın (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) hangi olaylar sonucunda gerçekleştiğinin izini sürüyor. Bu yazıda, Kuyumjian’ın kitabından yararlanarak, Komitas’ı TSSB’ye sürükleyen etkenlerden bahsedecek ve travmatik deneyimler sonrasında yaşadığı yası nasıl yaratıcılığıyla dönüştürdüğünü ele alacağız.

1869 yılında doğan Komitas, henüz altı aylıkken annesini kaybeder. Annesi öldükten sonra Komitas’a babaannesi bakmış olsa da, arkadaşlarının anılarına bakıldığında aldığı bakımın yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Eşinin kaybından sonra alkol bağımlısı olan babası ve Komitas’ı Bursa’da bir okula gönderir. 10 yaşındayken Komitas’ın babası da hayatını kaybeder ve tekrar Kütahya’ya geri döner. Bütün bu aşamalar Komitas’ı yaşadığı zihinsel rahatsızlığa karşı savunmasız bırakan etkenlerdir, çünkü en ihtiyacı olduğu dönemde ilgiden ve güven duygusundan yoksun kalmıştır.

1881 yılında Doğu Ermenistan, Eçmiyadzin’deki Kevorkyan Ruhban Okulu’na gönderilir. Komitas Ermenice bilmediği için IV. Kevork sinirlense de, Komitas’ın sesinden çok etkilenir. Burada öğrenciliğe devam ederken tatillerde arkadaşlarının köylerine gider ve orada dinlediği halk müziklerinden çok etkilenir. Duyduğu müziklerin o an söylenip kaybolduğunu dert edinen Komitas, şarkıların kaybolmaması için onları kağıda yazar, daha sonra Limonciyan yöntemiyle kayıt altına almaya başlar. Bu çalışmalarından dolayı köylüler ona “Notacı Vartabet adını vermiştir.
"Msho horovel" - A.Grigorian

Bu şarkıları kayıt altına alırken kimileri tarafından da oldukça ağır bir şekilde eleştirilir. Düğün, aşk şarkıları, ninni ve dans müziklerini derlediği “Ağın Ezgileri” yayınlanınca, Manastırdaki bir grup bekarlığa yeminli bir papazın aşk şarkıları yazması, söylemesi ve hatta öğretmesinin onaylanmadığını duyururlar. Ve Komitas, kariyeri boyunca benzer tepkilere maruz kalır: Verdiği konserler, koro çalışmaları, yayınları engellenmeye çalışılır. Bu tepkiler, Komitas’ın rahiplik ve sanatçılık kimlikleri arasında çatışma yaşamasına sebep olmuştur. Aldığı tepkilerden dolayı, müzik eğitimi için Tiflis’e oradan da Berlin’e gider.

Birkaç yıl sonra tekrar Ermenistan’a geri döndüğünde benzer dedikodularla uğraşmak zorunda kalır. Maaşı yarıya indirilir ve yaptığı çalışmalar takdir edilmez. Bu baskılar sonrasında Tiflis’ten de bir iş teklifi almasına rağmen, İstanbul’dan gelen koro şefliği yapma teklifini kabul eder. Adana’da Ermenilerin katledilmesinin üzerinden çok geçmemesine ve politik baskıların devam etmesine rağmen, İstanbul’u tercih etmesi bu baskılardan olabildiğince uzaklaşmak istediğini göstermektedir. Savaş dolayısıyla çalışmaları istediği gibi gitmese de, İstanbul’da üretmeye devam eder. Bu arada, bütün Ermeniler’den silahlarını teslim etmesi istenir. Silahlarını teslim edenlerin bazıları idam edilir, bazıları da hükümete karşı komplo kurmakla suçlanır. “Bu dönemin gaddarlıklarından mümkün olduğu kadar aklını ve duygularını korumak için” çalışmaya devam eder ve küçük bir koro oluşturur. Jön Türkler’in düzenlediği bir gecede korosunun yer alması istenir. Bundan tam 3 hafta sonra ise, “milliyetçi duygular” beslediğinden şüphelenilen, içlerinde Komitas’ın da olduğu, 200’den fazla Ermeni aydını tutuklanır. Birkaç hafta içinde toplam 2345 Ermeni aydını tutuklanacaktır.

24 Nisan 1915

Tutuklandıktan sonra Haydarpaşa’ya getirilen sürgünlere Ankara’ya gidecekleri söylenir. Ankara’ya vardıklarında bir grup Ayaş’a, Komitas’ın bulunduğu diğer grup da at arabalarıyla 3 gün sürecek bir yolculukla Çankırı’ya gönderilir. Yolculuk başladığında Komitas ve diğer yolcular ruhsal çöküntü belirtileri göstermeye başlamıştır. Komitas tren yolculuğu süresince sessiz ve içine kapanıktır. Çankırı’ya giderken durdukları mola yerinde yaşadığı bir olay Kuyumjian tarafından, TSSB’yi tetikleyen en önemli olaylardan biri olarak görülmektedir: Sürgünler mola yerinde su içerken sıra Komitas’a gelir, fakat daha Komitas suyu içemeden atlı bir asker gelerek elinden kovayı zorla çekip alır. Bu olay sonrasında Komitas, jandarmaları eğilerek selamlar ve uzun bir süre su içmeyi reddeder. Bazen “hiç kimse anlamıyor” diye kendi kendine mırıldanır, bazen geride bıraktığı işlerini düşünerek feryat eder. Yaşadığı bu olaydan sonra “bambaşka birisine dönüşmüştür”.

Kamptan kurtulmasına rağmen, Komitas “aynı insan değildi… İçinde, derinlerde bir şey yıkılmış gibiydi…” (1). Tekrar polisler tarafından yakalanacağına dair büyük bir kaygı yaşadığı için, dolambaçlı yollar takip ederek sokaklarda yürür. Özellikle Çankırı’daki yolculuğa dair bir imge Komitas’ta bir saplantı haline dönüşmüştür: “…yerinden yurdundan edilmiş binlerce çocuk, kadın, yaşlı genç Ermeni’den oluşan bir kafile gördüm. Geceyi tepede, hep birlikte bir kantik söyleyerek geçirmişlerdi… ‘Sabah mibarek olsun’”. (2) Halbuki Ermeni halkının sürgünü 29 Mayıs 1915’te alınan bir kararla birlikte başladığı için bu mümkün değildir. Bu saplantılı imge, Komitas’ın İstanbul’a dönerken ve döndükten sonra duyduğu “tehcir”e dair duygusal ve fiziksel vahşet tasvirleriyle birlikte başlamıştır. Duydukları zihninde detaylı görsel halüsinasyonların tohumlarını ekmiştir. Aynı zamanda Komitas, hayatta kalanlardan olduğu için büyük bir suçluluk duygusu taşımaktadır. Birileri ona sürgündekileri sorunca, kendi “özgürlüğünden” utandığı için oradan uzaklaşır. Dolayısıyla, bu durum sosyal ilişkilerini de oldukça etkilemiş, yalnızlamıştır.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Tüm bunları göz önünde bulundurarak yazar bu belirtileri Travma Sonrası Stres Bozukluğu olarak tanımlamaktadır: Her yerde kendini takip eden işkencecisini görmesi, olayı yeniden yaşamamak için hatırlatıcılardan uzak durması (uzun süre su içmemesi), tehcirle ilgili haber getirecek arkadaşlarından uzaklaşması (kaçınma davranışı), aşırı sinirli ve şüpheli olması, sokaklarda aşırı dikkatli davranması (sürekli uyarılma), maddi ve manevi destek eksikliği yaşaması.

Komitas’ın aşırı kaygılı hali boşuna değildir. Tutuklamalar, tehcir ve meydan dayakları devam ederken kendisini güvende hissetmesi mümkün değildir. Tutuklanma ve işkence korkuları yaşıyor, yalnızlık hissediyordu. Geceleri uykuya dalamıyor, uykuya daldığındaysa kabuslarla uyanıyordu. Bu halini gören arkadaşı Dr. Torkomyan Komitas’ı Fransız Lape Hastanesine yatırmaya karar verir. Komitas hastanaye yatmak istemediği için, kendisine birtakım sorular sorulacağı söylenerek, hastaneye götürülür. Kendisinden habersiz gerçekleştirildiği için, Türk ordusu tarafından yönetilen hastanede bir kez daha “Türk ordusunun esiri” gibi hissetmiştir. Burada onunla Baş psikiyatrist Dr. Mazhar Osman Uzman, Dr. Torkomyan ve Dr. Konos ilgilenir. Dr. Osman Türk nöropsikiyatrisinin kurucusu sayılmasına rağmen, Komitas için yalnızca korkutucu bir Türk’tür. Dr. Konos Rum olduğu ve Komitas gibi bir azınlık olduğu için onunla daha güvenli bir ilişki kurmuştur. Fakat, Torkomyan onun için yalnızca “onu aldatan arkadaşı”dır.

"The Ever-ringing Belfry" - G.Khanjian

Bu noktada, Kuyumjian devlet teröründen kaynaklanan Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun tedavisinde rol oynayan üç unsura dikkat çekmektedir. Birincisi, genetik yatkınlığın yanı sıra, kişinin iç dünyasını ve dış gerçeklikle ilişkisini şekillendiren kişisel deneyimleridir. Komitas çocukluğunda yaşadığı kayıplara karşı özgüven duygusu geliştirmesine rağmen, sürgün sırasında ve sonrasında yaşadıklarıyla özgüveni elinden alınmıştır. İkincisi, tedavinin kurumsal boyutudur. Türk ordusuna ait bir hastanede olduğu için kendisini “düşmanın ellerinde” hissetmektedir. Dolayısıyla burada kaldığı 3 sene boyunca hiçbir iyileşme görülmemesi olağandır. Son olarak, terapistlerin kişisel özellikleri de tedaviyi etkilemektedir. Komitas’ın yaşadıklarına bakıldığında bu durum “etnisite konusu” halini almıştır. Devletin Ermeniler’e karşı yürüttüğü politikalar gözler önündeyken, doktorlar bu politikalardan ne ölçüde etkileniyorlardı? Dr. Mazhar Osman, devletin Ermeni karşıtı politikalarına aktif olarak katılmamış olsa bile Komitas özgül bir uyaranı genelleyerek, ona karşı itaat ve korku karışımı tepkiler vermiştir.

Kendisi de devlet teröründen hayatta kalan biri olan Dr. Torkamyan’la ilişkisi ise oldukça karışıktır. Genellikle kendisi de devlet teröründen etkilenen ruh sağlığı çalışanları saldırganlık duygularını engellemekte güçlük çekerler. Öfke duygularını, adaletin gelmeyeceği inancıyla hastalara yönlendirebilirler. Torkomyan, öfkesini Komitas’a yönelterek müzik projelerine yoğunlaşmasını engellemiştir. Yaşadıklarının soykırımdan kaynaklanmadığını, aşırı çalışmadan dolayı tükenmişlik hissettiğini iddia etmiştir. Bu düşünce biçimi, onu daha tehlikesiz ve çalışılabilir bir alana götürmektedir. Bu sayede kendi ruhsal dengesini koruması da mümkündür.

Fransız Lape Hastanesi’nde hiçbir ilerleme kaydetmediğini gören arkadaşları onu Paris’te bir hastaneye göndermeye karar verirler. Paris’teki masraflarını karşılamak için “Komitas Vartabedi Paragamneru Hantnakhump (Komitas’ın arkadaşları)” isimli bir grup kurarlar. Maison Speciale de Sante de Bille Evrard’a yatırılan Komitas’ın doktoru Ermeni psikiyatrist Paul Cololion’du. Rapora göre, Komitas’ın zulüm gördüğüne dair hezeyanlarının olması fiili zulüm deneyimlerine dayanmaktadır. Bu süreçte Komitas, soykırımdan hayatta kalanların katlandığı acıların yaşayan bir simgesi olarak algılanmaya başlamıştır.

Uzun yıllar Komitas’ın hastalığı şizofreni olarak yorumlansa da, Komitas soyutlama kullanma ve anlama yeteneğini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Ziyaretçileriyle konuşurken Ville Evrard’ı bir mezarlığa benzetiyor, Ermeni ve Avrupai müzik formlarını “şeftali ve kayısı” şeklinde yorumluyordu. Hastanede yattığı sürede pek çok ziyaretçisi olmuştur. Ama kendisini hastaneye yatıran arkadaşlarına ya onları kovacak kadar öfkeyle davranıyor ya da kayıtsız kalıyordu. Bu tepkileri ziyaretçilerinin azalmasına sebep olmuştur. Halbuki travma geçirmiş bir kişinin kendi düşünce ve hareketlerini kontrol edememesi sebebiyle yaşadığı utanç ve çaresizlik duygularının kızgınlık ve içe kapanmaya dönüştüğünü bilmiyorlardı. Komitas, Levin’in “yoğun bir biçimde acı veren dehşet, tiksinti, öfke, kaygı, irkinti ve endişe duygularını içeren, travma kalıntısı” dediği şeyi yaşıyordu.

Komitas: Yaratıcılık ve Yas
Kuyumjian, Komitas’ın geleneksel Ermeni müziğinin köklerini bulma dürtüsünün büyük ölçüde çocukluğunda kaybettiği ebeveynlerinin yasını tutmaya, simgesel olarak onları diriltmeye, yönelik bir girişim olduğunu öne sürmektedir. Komitas’ın yaratıcılığı yas tutma süreciyle iç içe girmiştir. Ermeni müziğinin temellerini ortaya çıkarırken inkar, öfke, keder ve çözülme gibi yas evrelerini de yaşamaktadır.

Komitas, sanatını kullanarak kayıplarına olan kederini dönüştürmeye çalışmaktadır. Bu tür yerine koyma girişimleri kayıp kişinin hayatını ebedileştirmek anlamına da gelmektedir. Yeniden yaratma süreçleri biçimi ne olursa olsun sürecin sonunda ortaya çıkan nesne kayıp figürün simgesel temsillerini içerir. Örneğin, annesinin kaybıyla yaşadığı yalnızlık ve çaresizlik duygusunu yazdığı şiirlerle dönüştürmeye çalışır:
Okşarken taze çayırları
İkinci yazımın güneşi,
Batının sarı baharını
Annemin içine çekmesi gibi,
Havalanıp sunağa gitti
Göğün beyaz güvercini misali
Ruhunu bir sığınak
Beni yalnız ve garip bırakarak. (3)

Komitas’ın Ermeni kültür mirasını koruma çabalarının yakıtı kendi hayatında yaşadığı olaylardır. Karşılaştığı her geleneksel müziği kaydetmesi ebeveynlerinin müziğini ve onların yaşamsal bir parçasını korumak için yaptığı simgesel bir girişimdir. Zihinsel ve duygusal dünyasında kayıp ebeveynleri şarkılara dönüşmüştür. Onları ölümsüzleştirme çabasıyla, kendini Ermeni halk şarkılarını ebedileştirmeye adamıştır. Ayrıca manevi babası IV. Kevork’un ölümünden sonra da kilise müziğiyle ilgilenmeye başlamıştır.

Çankırı yolculuğu sırasında yaşadıkları sonucunda ortaya çıkan hastalığı ise yas tutmaya karşı geliştirdiği bu yaratıcı yaklaşıma son vermiştir. Esaret ve soykırım karşısında yaratıcı bir karşılık verememesi onu TSSB’ye itmiştir. Yine de, Komitas’ın müziği Ermeni halkının psikolojik yaraları üzerinden son derece iyileştirici bir etki yarattı. Onun yas tutma yöntemi tüm ulusun iyileşmesinde önemli bir rol oynadı.


(1)    Dikran Çituni, 92.
(2)  Çituni, 93.
(3) Komitas Vartabet. Şiirler, yayına hazırlayan Toros Azadyan (İstanbul: Mışaguyt, 1939): 19.



Yorumlar

Popüler Yayınlar