Collectif Medz Bazar’dan Sevana Tchakerian: “Medz Bazar’la müzik yapmaya başlayana ve bu kadar çok insanla tanışana kadar, bu kadar ortak noktamız olduğunu bilmiyordum.”





Senin hikayenden başlamak istiyorum. Müziğe nasıl başladın?
Çok küçük yaşta müziğe başladım. Üç yaşındaydım. Okulöncesi müzik eğitimlerini aldım Fransa’da. Fransa’da doğdum. Annem de babam da müzisyen değildi ama müziğe ilgililerdi. Sonra, klasik müzik eğitimi aldım, konservatuara gittim ve piyano çalmayı öğrendim. Ayrıca, solfej, lirik opera eğitimi aldım. Aynı zamanda, Cumartesi günleri Ermeni okuluna gidiyordum. Orada da flütün nasıl çalınacağını öğrettiler. Pek çok Ermeni halk şarkısını bu Ermeni okulunda öğrendim. Liseden mezun olduktan sonra, üniversitede müzikoloji okumaya karar verdim. Piyanodan mezun olduğumdaysa klasik piyano eğitimi almak istemedim. İlk zamanlar, üniversitede tanıştığım bazı müzisyenlerle pop, rock gibi müzikler yapıyordum. Aynı zamanda, Ermeni okulundan tanıdığım, çocukluk arkadaşım Vahan ve ben birlikte müzik yapmaya ve üretmeye başlamıştık. Kendi küçük “duo”muzu oluşturmuştuk ve bu Medz Bazar’ı oluşturan çekirdek kadro oldu. Vahan da şu an Medz Bazar’da. Vahan ve kız kardeşi benim çocukluk arkadaşlarım. Şu an aynı müzik grubunun üyeleri oldular. Şu an ben çoğunlukla folk müziği çalıyorum ve grup olarak kendi bestelerimizi de yapıyoruz. Her tür müziği dinlesem bile, şu an geleneksel müziğe daha ilgiliyim. 

Piyano çalıyorsun.
Evet, piyano çalıyorum. Medz Bazar için çoğunlukla akerdeon çalıyorum. Medz Bazar için öğrendim, çünkü harmonik bir enstrümana ihtiyacımız vardı. Ve bir de shvi çalıyorum. Shvi bir ermeni flüdü.

“Duduk”tan farklı değil mi?
Evet daha basit bir flüt. Bizim Leylum diye bir parçamız var. O şarkının başındaki enstrüman shvi.

"Orijinalini korumak diye bir şey mümkün değil. Onların nasıl oluşturulduğunu bilmiyoruz."


Müzik grubunla ilgili sorular sormadan önce, senin geleneksel müzikle ilişkini sormak istiyorum. Nasıl geleneksel müziğe döndüğünü biraz anlatabilir misin? Konuşmamızın başında klasik müzikle çok ilgilenmediğini söyledin. Neden geleneksel müzik?
Bilmiyorum. Sadece şöyle hissettim: Folk müziğinde çok daha özgür bir dünya olduğunu fark ettim. Bana göre, geleneksel müzik doğaçlama yapmak, yeni besteler oluşturabilmek için klasik müzikten, hatta caz müzikten –çok bilmesem de-, çok daha geniş bir alan sunuyor. Bildiğim pek çok Ermeni şarkısı var ve bazılarını tamamen farklı bir düzenlemeyle duydum. Bu biri doğru, öteki yanlış demek değil. Bu sözlü tarih, o yüzden çok daha özgürsün. Ben ayrıca yeni müzikler yaratmayı, doğaçlamayı seviyorum. Geleneksel müzik bunun için en uygun alan belki de, çünkü ben kişisel olarak kuralların olduğuna inanmıyorum. Kimileri geleneksel müzikte kurallar vardır diyor. Bence yok. İşte bu yüzden çok seviyorum.

Geleneksel müziğin değiştirilebilir olduğunu düşünmen, senin için serbest bir alan oluşturduğunu söylemen ilgi çekici. Çünkü bu alandaki kişiler genellikle eski kuralları sürdürmeye, şarkıların kökenini bulmaya, kurallara bağlı kalarak müzik yapmaya çalışabiliyor.
Evet, biliyorum. Bu farklı düşünen kişilerle yaptığımız büyük bir tartışma, çünkü bu belki Medz Bazar olarak da yaptığımız bir şey. “Bu böyle olmalıdır” diyen kişilere göre bizim geleneksel müzikle yaptığımız tamamen zıt, biz onlara göre çok yanlış bir şey yapıyoruz. Ben tamamen farklı fikirdeyim bu insanlarla. Tam olarak hangi kurallardan bahsediyorsun?

Örneğin pek çok müzik grubu geleneksel şarkıları modern enstrümanlarla coverlıyor. Kimileri de bu şarkıların “asılları” nasılsa, aynı enstrümanlarla çalınması gerektiğini iddia ediyorlar.
Ama biz onların aslında nasıl olduklarını bilmiyoruz. En başta onların nasıl olduğunu bilemeyiz, çünkü bu sözlü gelenek. Ayrıca, bana göre, Ermenistan’da, özellikle Sovyet Ermenistan’daki en önemli şey, geleneksel müzikle ilgili ne yapıyorsan bu onu korumak adınadır. Orijinalini korumak diye bir şey mümkün değil. Onların nasıl oluşturulduğunu bilmiyoruz. Zaman içerisinde bugüne gelmiş, birisi onunla ne yapmak istiyorsa onu yapar. Birisi rock formunda yapmak istiyorsa mesela, yapabilir. Bana göre, kaynağa ulaşamazsın. Örneğin, Beethoven’ın parçalarını nasıl oluşturduğunu biliyoruz, onun notları var. Ama, mesela, Komitas… O alana çıktı ve tüm bu şarkıları buldu, sonra onları düzenledi. Bazı insanlar bu şarkıların Komitas’ın besteleri nasılsa şarkıların da öyle söylenmesi gerektiğini düşünüyor, ama Komitas asıl besteci değil. O sadece onları buldu ve yazdı. Bence Ermenistan’daki problem, çoğu insanın bunların Komitas’ın düzenlemesi olduğunu anlamaması. Bu şarkılar ona ait değil, bu sebeple bu versiyonunu çalacağım diyemezsin. O orijinali değil, sadece pek çok düzenlemeden biri.

Medz Bazar’ın hikayesini anlatabilir misin?
2012 yılıydı. Ben o zaman Fransa’da yaşıyordum. Şu an grupta olan Vahan Kerovpyan’la beraber müzik yapıyorduk. Medz Bazar’ın oluşmasını sağlayan çok özel bir yer var. Paris’te bir kültür merkezi, Peniche Anako. Bir gemiyi konserlerin, konferansların olduğu bir kültür merkezine dönüştürmüşler. Bu tekneyi oluşturan ekibi çok iyi tanıyorduk. Ermeni bir ekip, orayı bir Ermeni kültür merkezi yapmak istiyorlardı, ama aynı zamanda dünya kültürüne de açıktı. 2011 yılında, oryantal Ortadoğu müziği yapmak üzere jam sessionları düzenlemeye başladılar. Genel anlamıyla jam sessionları, caz müzisyenlerinin bir araya gelip birlikte çaldıkları ve ürettikleri geleneksel caz etkinlikleri diyebiliriz. Bu etkinlikler, caz veya blues müzisyenleri için değil de, Ortadoğu ve geleneksel müzik için yapılan Paris’teki ilk jam session etkinliğiydi. Jam sessionlarının başında bir artist veya bir grup çıkıyordu. Örneğin, onlar bir gruptan altı ya da yedi şarkılık bir performans sergilemelerini istiyorlar. Ardından, diğer bölümler başlıyor ve kim isterse gelip çalabiliyor. Bir defasında, beni ve Vahan’ı program için davet ettiler. Buna paralel olarak, şu an grup üyesi olan, Vahan’ın kardeşi Shushab üniversitede Türkiye’den Serra’yla tanıştı. Sonrasında yine Türkiye’den Ezgi ve Ela’yla tanıştılar. İnsanların birbirini tanıdığı bir network gibiydi. Böylelikle biz çalmaya başladık. Gruptaki kişileri gruptan önce hiç tanımıyordum, ama bazıları zaten arkadaştı. Bizden birlikte bu kültür merkezinde sahne almamızı istediler. Biz de tamam dedik ve herkes beğendiği bir şarkıyla geldi. “Ben bu şarkıyı seviyorum, Bu Ermenice, Bu Farsça.” Bazıları Türkçe müzikler getirdi. 2012’de bu etkinlik için birlikte çaldık, çok keyifliydi. Ve sonrasında yine bir araya gelelim ve başka bir konsere çıkalım dedik. İşte bu nasıl bir araya geldiğimizin hikayesi :) En başında biz bir grup oluşturmuyorduk, sadece bu etkinlik için bir araya gelmiştik, sonra organize olduk. Birlikte pek çok keyif aldığımız nokta yakaladık. Bir diğerinin müziğini keşfetmek istiyorduk. Gittikçe daha da ciddi, daha profesyonel oldu.

Grubunuz hakkında daha çok sormak gerekirse, hangi enstrümanları kullanıyorsunuz? Ne tarz müzikler yapıyorsunuz ve şarkılarınızı nasıl seçiyorsunuz?
Enstrümanlarla başlayalım. Grubumuzda akerdeon, viyolin, kontrbas, klarnet, saksafon ve davul, darbuka gibi pek çok perküsyon enstrümanı var. Herkes şarkı söylüyor ve ayrıca Fransız bir viyolinistimiz var. Biz dünyanın farklı yerlerinden pek çok ilham alıyoruz. Viyolinistimiz birçok Venezuela müziği çalıyor. Venezuela gitarı olan cuatroyu çalıyor. Bu yüzden ayrıca cuatromuz da var :) Bir de shvi. İlk başta çoğunlukla geleneksel müzik düzenlemeleri yapıyorduk. Daha sonra, gruptan bazılarımız kendi şarkılarını oluşturmak istedi. 8 şarkının olduğu ilk albümümüzde iki şarkı bizim bestemizdi. Geri kalanlar Ermeni, Türk, Arnavut ve Azeri folk müzikleriydi. Yeni yayınlanan ikinci albümümüzde, yarıya yarıya. Gitgide bizim şarkılarımız da oluşmaya başlıyor. Müzikleri nasıl seçtiğimize gelirsek, “ben bu şarkıyı beğendim, bunu sizinle paylaşmak istiyorum” diyoruz mesela. Şarkı sözlerinin anlamlarını birbirimize açıklıyoruz. Eğer herkes gerçekten çok beğenirse, bir düzenleme yapmaya çalışıyoruz. Kendi parçalarımızı yapma sürecinde de herkes sürecin bir parçası oluyor.

Biraz deneyimlerinizi öğrenmek istiyorum. Nerelerde sahne alıyorsunuz ve buralarda aldığınız tepkiler ne oluyor? Ayrıca dinleyicileriniz kimler?
Sahne aldığımız yerlerde çoğunlukla olumlu geribildirimler alıyoruz. Türkiye ve Ermenistan’da sahne aldık. 2014 yılında İstanbul’dan Erivan’a bir tur gerçekleştirdik. Elazığ, Dersim, Diyarbakır, Mardin ve sonrasında Yerevan’a gittik. Grup için çok çok önemli bir adımdı. Ayrıca, daha batıda da çaldık, Kanada ve ABD gibi. Rusya’da ve Avrupa’da da. Hem Ermeni topluluğu için hem de Avrupalılar için, mesela festivallerde veya özel programlarda. Genellikle, geribildirim olumlu oluyor. Bazen Ermeni topluluğu içerisinde, özellikle daha yaşlı kuşaktan bizi anlamayanlar oluyor. “Nasıl olur da bu gerçekleşir? Niye bu Ermeniler Türkçe şarkı söylüyor” diye düşünüyorlar. Anlam veremiyorlar, onlar için çok alışıldık bir şey değil. Ben Türkler ve Ermeniler arasında pek çok şeyin değiştiğini düşünüyorum, özellikle sivil toplum alanında. Ben bu konuda uzman değilim ama yirmi yıl önceki gibi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Köprüler kuruluyor. Hrant Dink Vakfı aracılığıyla mesela. Bazıları direnç gösteriyor, ama bence normal, bu da yeni bir durum. Bunun haricinde, genellikle izleyicilerden çok iyi tepkiler alıyoruz. Bizim karma bir dinleyici kitlemiz var; Ermeniler, Türkler, Kürtler, ve ayrıca Fransızlar, Avrupalılar. 

Anladığım kadarıyla çok özel bir hikayeniz var. Bir yandan da bir tür proje gibi. İlham aldığınız bir müzisyen veya kişi var mı?
Müzikal anlamda esinlendiğimiz çok fazla şey var. Çok çok farklılar, çünkü şu an grupta 7 kişiyiz ve her birimiz farklı tür müzik dinliyor, caz, hip-hop, tabi ki geleneksel müzik, Venezuela müziği… ve bence herkesin kişisel olarak ilham aldığı, takip ettiği kişiler var. Bizim gruba getirdiğimiz bunun sadece küçük bir kısmı. İnsanlar “aa grupta hem Türkler hem de Ermeniler var”, biz bir teselli grubuyuz diye düşünse de, ideolojik açıdan konu o değil. Dediğim gibi, biz bir gün “aa hadi Ermenileri ve Türkleri bir araya getirip bir grup oluşturalım” demedik, hiç de öyle olmadı. Biz sadece arkadaş olduk ve dediğin gibi müzikal olarak ortak mirası paylaşıyoruz. Belki bu yüzden bu zevki yakalayabilmek daha kolay oldu, ama grupta Fransız müzisyen de var. Onun da grupta bir rolü ve yeri var. Bu yüzden bence bizim bir araya gelmemiz öncelikle müzik aracılığıyla oldu. Hepimizin geleceğe dair benzer hayalleri veya prensipleri olsa da, biz politik bir grup değiliz, politik mesajlar vermiyoruz. En azından bu bizim göstermek istediğimiz bir şey değil. Biz gerçekten birlikte müzik yapmaktan keyif almak istiyoruz. Hepsi bu.

“Ben Ermenice bir şarkı söylüyordum ve başka biri aynı şarkıyı Kürtçe söylemeye başladı.”


Biraz Türkiye-Ermenistan turundaki deneyimleriniz hakkında konuşalım istiyorum, çünkü bizim için oldukça ilginç bir deneyim. Farklı yerlerde, farklı dillerde söylediniz. Tepkiler nasıldı?
İstanbul’da çaldığımız barlardaki dinleyiciler bizim zaten tanıdığımız insanlardı, arkadaşlarımız, arkadaşlarımızın arkadaşları. Tanıdığımız için, çok kolay bir dinleyici kitlesiydi. Aslında biz her zamanki gibi repertuarımızdan çaldık. Bazen biraz uyarladık. Kınalıada’daki konserimizde genelde İstanbul’dan gelen insanlar vardı ve tatilini orada geçiren Ermeniler de vardı. Bizim arkadaşlarımızdan Anuş, kendisi Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nda dansçı, konserden önce sokaklarda çalalım ve konseri duyuralım dedi. Biz de şarkı söylemeye başladık, davulumuz da vardı. Ermeni, Türk ve Kürt şarkıları söyledik. 10 dakika sonra arkamıza baktık ve fark ettik ki, herkes bizi stadyuma kadar takip etmiş! :) Konsere işte böyle başladık. Sonra, söylediğim gibi, Elazığ bir çeşit şok oldu, özellikle benim için. İlk defa Türkiye’de İstanbul dışında başka bir şehirde bulunmuştum. Genellikle, grup çok fazla eğlence ve gürültü yapar. Fakat, herkes bizi dikkatli olun diye uyardı. Çünkü sadece Ermeni olduğumuz için değil, aynı zamanda çoğunluğumuz kadın olduğu için de. Bizim çifte sorunumuz vardı. Dikkatli olmaya, çok fazla gürültü yapmamaya çalıştık. Elazığ’da yaşayan üç Ermeni ailenin hepsi geldi. Bir kişinin gelip bizimle Türkçe konuştuğunu hatırlıyorum, arkadaşımız çevirdi. Kendisini tanıttı ve "Geldiğiniz için teşekkür ederim.” dedi ve gözleri dolmaya başladı. Biz de ağlıyorduk. “İkinci kısmı nasıl çalacağız” dedik, hepimiz çok duygusaldık. Hepimiz onunla konuştuk. Çok özel bir andı. Dediğim gibi, Dersim tamamen farklıydı. Herkes çok açıktı. İnsanların çoğu Alevi, değil mi? Yaz boyunca orada bir festival vardı ve herkes sokaklardaydı, farklı konserler vardı. Ermenistan’dan gelen bir dans grubuyla da tanıştık. Festival için küçük köylerdeydik. Çok çılgın çünkü iki gün önce “sokaklarda Ermenice konuşmayalım” diye düşünüyorduk. Herkes dans ediyordu, zurna çalıyordu, Ermeni kıyafetleri giyenler vardı. Sonuncusu Diyarbakır’dı. Diyarbakır’da çok şaşırdık, olumlu anlamda. Palu’da kiliselere, pazarlara, bunun gibi farklı yerlere gittik.Elazığ’da üniversitede tarih hocası olan bir arkadaşımız bize her yeri gösterdi. Türkiye’nin doğusunda, Ermenistan’ın batısında hep bizimle birlikteydi. Bizi harap edilmiş eski Ermeni köylerine götürdü. Bundan sonra Diyarbakır’a gittik. Sanırım hepimiz şehre hayran kaldık. Bu yüzden, şu an orada olanlar için çok üzgünüz. Çünkü bir yıl sonra Ermeni Soykırımını Anma Günü için tekrar gittik. 24 Nisan’da bir konser verdik. Harika bir gündü. Demirtaş oradaydı, İstanbul’dan Avrupa’dan pek çok insan özellikle oraya gelmişti. Sokaklarda Ermeni Soykırımını simgeleyen çiçekler vardı. Bu nasıl mümkün olur? Türkiye’nin doğusunda bu oluyor. Konser çok güzel geçti. Bir sürü insan geldi. 

Müzik toplumlar arasında bir bağın oluşmasını ya da sosyal diyaoğun başlamasını sağlar mı diye soracaktım ama sen zaten çok net örnekler verdin. Biraz daha somutlaştırırsak, eklemek istediğin bir şey var mı? Ya da müzik geçmiş ve gelecek arasında nasıl bir ilişki kurabilir sence?
Mesela, geleneksel müziğe dönmek bunun bir örneği. Medz Bazar’la da biz bunu keşfettik, çünkü ben bir sürü Türk ve Kürt insanla tanıştım. Medz Bazar’dan önce, bu kadar çok insan tanımıyordum ve Türkiye’de bulunmamıştım. Bir de şunu fark ettim, ben bir şarkı söylüyordum ve başka biri aynı şarkıyı Kürtçe söylemeye başladı. Voov :) Böyle bir şey olduğunu bilmiyordum, dediğin gibi. Al Aylough Komitas’ın düzenlediği geleneksel bir Ermeni şarkısı. Kürtçe ve Azerice versiyonları da var ve herkes diyor ki, onlar bizden bu şarkıyı çaldı. Yine aynı hata. Bu geleneksel müzik, kökeninin nereden geldiğini bilemezsin. Bu normal, aynı müzik farklı dillerde geziyor, ama yine aynı kültürün parçaları. Bence aynı problem Batı Ermenistan’la, Türkçe ve Kürtçe şarkılar konusunda da var. Ayrıca Ermenistan ve Azerbaycan arasında Kafkas şarkıları konusunda. Çünkü farklıymış gibi görünüyor, ama aynı şey. Pek çok Ermeni şarkısını Azeriler de söylüyor. Azeriler onun Azeri şarkısı olduğunu iddia ediyor, Ermeniler de hayır bu Ermeni şarkısı diyorlar. Türkiye’yle de benzer bir şey var. Bence bu biraz saçma. Çünkü aynı bölgede, ortak kültüre sahipler. Bence, müzik kişisel olarak benim ortak bir platform bulmamda gerçekten yardımcı oldu. Ebeveynlerim çok toleranslı oldukları için, ben hiçbir zaman Türkler böyledir ya da şöyledir gibi önyargılarla büyümedim, ama Medz Bazar’la müzik yapmaya başlayana ve bu kadar çok insanla tanışana kadar, bu kadar ortak noktamız olduğunu da bilmiyordum.

Geleneksel müzik yapan pek çok yeni müzik grubu var. Sence bu tüm dünyada ya da Ermenistan’da giderek artan bir olgu mu?
Bence Ermenistan’da, eminim ki, bir ya da iki adım var bunun artmasına sebep olan. Birincisi Arto Tunçboyaciyan ve Ermeni Navy grubu. Bence Arto Tunçboyaciyan böyle şeylere gerçekten açık. Konuştuğum pek çok müzisyen, ondan önce yeni tarz müzikle karıştırmıyorlardı. Çoğu geleneksel müziği “olması gerektiği gibi” çalıyordu. Bence o bunun öncülerinden biri. O birleştirdi ve başka bir beste oluşturdu. Ermeni melodilerini, Ermeni enstrümanlarını caz içinde kullandı. Bence o ve ayrıca Tigran Hamasyan, caz piyanist. Kişisel olarak bunu gördüğüme çok mutluyum. Onların “bu kesinlikle şöyle olmalı” gibi bir kompleksleri yok ve kuralları yıkıyorlar. Örneğin, Miqayel (Voskanyan), Arik the Bambir ve diğer gruplar. Bence çok güzel. Onlar da kendi kültürleriyle yeni bir şey yaratıyorlar.

Peki neden geleneksel müziğin bugün daha çok çalındığını düşünüyorsun? Neden insanlar eski melodileri, eski sözleri çalıyor ya da dinliyorlar?
Belki Arto ve diğer müzisyenler gibi sanatçılar sayesinde, belki gençler için bunu dinlemek daha havalı. Belki de bu tarz aracılığıyla ortak bir dil buldular. Bunun hakkında pek düşünmedim. Örneğin, Ermeni dansları. Neredeyse hiç kimse geleneksel dansları oynamıyor. Bunu hala devam ettiren birkaç topluluk var, ama çok büyük değiller. Bunlardan biri Karin. Onlar her ayın son Cuma gününde bir etkinlik düzenlemeye başladılar. Yazın Kaskad’da açık hava dersleri, kışın da kapalı bir alanda düzenliyorlar. Niyetlerinden biri bu kültürü daha genç kuşaklara aktarabilmekti. Bence, bazen, bazı şeyler fazla milliyetçi. Ben bu konuda çok partizan değilim. Yine de, onların sayesinde benim yaşlarımda ve benden daha genç bir sürü insan bu dansları biliyor. Yoksa onlar da öğrenemeyecekti. Bu durum şarkılar için de geçerli. Bence Miqayel gibi gruplar Arto veya Tigran gibi müzisyenlerden ilham alıyorlar. Bu sayede geleneksel müziğin değerini anlıyoruz. Kendi bestelerini oluşturmak isteyen sanatçılar için de böyle. Bence sebep bu. Bizler yeni bir şey arıyoruz. Bu bize gidip az bilinen şarkıları bulmamız ve kendi şarkılarımızı yapmayı denememiz için açık bir kapı sağlıyor. Bence çok önemli, çünkü dinleyici ve geleneksel müzik arasında köprülerin kurulmasına da izin veriyor. Geleneksel müzik yalnızca cazla veya başka bir şeyle olur demezdi. Herkes kendi istediği yolu yaratabilir :)

Bizim için etkileyici bir görüşme oldu. Deneyimlerinizi dinlemek çok güzeldi. Teşekkür ederiz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar