Hafızayı harekete geçirmek için yolculuk başlasın!

“Çoktan unuturdum ben seni çoktan, ah bu şarkıların gözü kör olsun!”
1990’da TRT’nin yılın şarkıları yarışmasında birincilik ödülü alan ve dönemin en sevilen şarkılarından biri olan, Zeki Müren’in sesinden dinlemeye alıştığımız “ah bu şarkıların gözü kör olsun!”; günümüzde hala çok sevilen ve dönemimizin genç sanatçıları tarafından tekrar tekrar seslendirilen bir parça olmaya devam ediyor. Şimdiden sözleri ve ezgisiyle üç kuşağın hayatına derinden dokunmuş, bizlerin hafızasında yer etmiş oldu. Biz de bir şeyleri belki unutmuş olurduk belki, bu şarkı ve bu şarkılar olmasaydı!
Ama şarkılar müsaade etmez unutulmasına. Müziğin kendine özgü dilinde hatırlatır durur. Bir şarkıyı başka kuşaklardan insanlar dinler, başka coğrafyalardan insanlar dinler. Bazen aynı şarkıyı aynı kuşakta insanlar farklı hislerle ve farklı anlamlar yükleyerek dinlerken, bazen de başka şehirlerde, ülkelerde aynı hislerle dinler insanlar belki. Düşüncelerimizi, kanaatlerimizi anlatıp dururken arada kaçırıveriyoruz hissettiklerimizi. Sahi, benzeşir mi hiç iki başka ülkeden iki insanın aynı şarkıda hissettiği?
Sınırları aşıp bir bakalım dedik biz de, bunca zaman aynı coğrafyada yaşamış iki toplumun insanları ne dinlemiş, birlikte ne söylemiş, ne hissetmiş, o dönemlerden bizlere ne kalmış? Sözler bizi ayrıştırırken, melodiler tutmuş mu bir yerde? Ermenistan’da ve Türkiye’de özellikle halk müzikleri üzerine araştıralım, bulduklarımızı da sizlerle paylaşalım istedik. Bunun için Yerevan’da ve İstanbul’da müzisyenlerle, müzikologlarla ve sivil toplum örgütleriyle görüşmeler yaptık, kimi müzikleri kayıt altına aldık.
Bu blogda yaptığımız görüşmeleri paylaşacak, Türkiye ve Ermenistan halk müziği hakkında, müzik ve toplumsal hafıza ilişkisi üzerine yazılar paylaşacağız. Müzik üzerine bir uzmanlığımızın olmadığını, bu işe amatörce giriştiğimizi hemen söyleyip katkılarınızı beklediğimizi belirtelim. Benzer konularda paylaşım yapmak isterseniz, bloğumuz sizlerden gelecek yazılara da açık.
Bu projeyi gerçekleştirebilmek için Karakutu Derneği Adnan Ergeç Fonu’ndan ve Hrant Dink Vakfı Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu’ndan faydalandık. Karakutu, toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış inşası gibi konularda duyarlılık geliştirmeye yönelik çalışmalar yapan bir sivil toplum örgütü. Faaliyetlerine şuradan(link) ulaşabilirsiniz. Hrant Dink Vakfı da ayrımcılık, ırkçılık, şiddete karşı diyalog, barış ve empati kültürünü geliştirebilmek için 2007 yılından beri çalışmalar yürütüyor. Çalışmaları hakkında daha detaylı bilgiyi de şurda (link) bulabilirsiniz. Çalışmamıza fon sağlamalarının yanı sıra bu konuda sosyal ağımızı oluşturabilmemiz ve gerekli bilgi kaynaklarına ulaşabilmemiz için sağladıkları destekten ötürü Karakutu Derneği ve Hrant Dink Vakfı’na çok teşekkür ederiz. Ayrıca bizleri kabul edip zaman ayıran, ilgisini desteğini esirgemeyip görüşmeyi kabul eden çok sayıda insanın bu çalışmada emeği var. Hepsine yazılarımızda tek tek teşekkür etmeyi de borç biliriz.
Biz kim miyiz? Ben Tuğçe, hikaye toplamanın ve anlatmanın önemine ve gücüne duyduğum inançla Karakutu Derneği’nde ve Cins Adımlar’da hikayeler anlatıyor, toplumsal hafıza ile ilgili araştırmalar yapıyorum. Bir yandan Koç Üniversitesi Tarih Toplum Çalışmaları bölümünde yüksek lisans eğitimimi sürdürüyor, eşitsizlikleri dert edinerek toplumsal tabakalaşma ve eğitim sosyolojisi üzerine çalışıyorum.
Ben Ayşegül, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde psikoloji lisansımı bitirdikten sonra, “nasıl birlikte yaşarız” sorusunun peşinden koşmak için sosyoloji bölümünde yüksek lisansımı yaptım. Bu süreçte politik ekoloji, kırsala dönüş, zorunlu göç, toplumsal hafıza gibi konulara merak sardım. Şu sıralar bu heyecanlı araştırma projesinin yanı sıra Cins Adımlar projesinde hikaye anlatıcılığı yapıyor; bir yandan da Travma ve Afet Çalışmaları bölümünde yüksek lisansıma devam ediyorum.
Müzikle sınırları aşıyoruz.
Tuğçe Özdemir & Ayşegül Özadak

Yorumlar

Popüler Yayınlar